Trajedi bu;

3fe5f284887e98cbb4f8e51fa16432e0

Trajedi bu; özgürlüğün karmaşası; onu kazandırmak ya da kaybettirmemek üzerine kurulu, sen kazanmaya ya da kaybetmemeye çalıştıkça bir başka esaretin hızlıca çizdiği sınırlarda yok oluyor olduğunu aklından bile geçirmezsin. Bir başkasının, senin zihninin parçalarını istediği gibi yerleştirmesine izin veriyor olmanın, sana kim olduğunu, ne olduğunu, neye inanman, neye inanmaman gerektiğini düşündürmesi ile başladığını görmemek, görememek ile bir varoluş sanrısı altında gelir yokoluş. Seni diğerlerinden bağımsız yapan şeye sahip olduğun bilinci asla sana altın bir tepsi içinde sunulmaz, ta ki sen… oysa özgürlüğün zihninde seni diğerlerinden bağımsız yapan şeye sahip olmanda olduğunu ansızın anlayana dek…

Dilâra B. Efeoğlu

Sihir gibi bir şey…

b27f3d0acd4079884d0a03ce2b5bb73b

Bir kez görünenin arkasındaki görünmeyene doğru yönelttiğinde duygularını, içinde bulunduğun her durumun katı ve kabalığını fark eder olursun. Ve bir kez fark ettiğinde, sihir gibi bir şey başlar sende, sıyrıldıkça katı ve kaba olan senden, işte o zaman başlar görünmeyen görünür olmaya…

Dilâra B. Efeoğlu

Yansıma

6c89b68cc304af42f4d8bfd70686dcad

Ormanda bir ağaç devrilse ve etrafta duyacak hiç kimse olmasa o ağaç ses çıkarmış olur mu ?

Zen Budizm’i öğretilerinde yer alan düşündürücü bu soru, tüm evrenin kozmik bağlar ile birbirine bağlı oluşuna götüren doğasının gerçekliğinin kapısını düşüncesel olarak aralamakta.
Varoluşun doğası kendini sonsuz kerelerde ve sonsuz türde bilinçlerde gerçekleştirmekte. Ve kendini gerçekleştiren varoluşa ormanda devrilen ağacın ses çıkarmış olduğu bilinci ile bakmak, ağacın varoluşuna karşı verilen bir onay aslında.
Öyleyse ağacın varoluşunun kozmik düzendeki yeri ağacın devrilişi ile de kozmik düzende bir yansıma yaratmakta. Bir bütünün kapsandığı bilgi ve bilgelik evreninde; yansıma bilinci, varoluş bilincinin en yüksek bilgeliğini taşımakta.

Dilâra B. Efeoğlu

Gündüz kuşu…

Gecenin karanlığı ki bir gündüz kuşunun ötüşünün kıyısı kadarken,
Ne karanlık geçebilir sabaha, ne de duyulmaz olur ötüşler,
Unutmazsa kuşlar kıyılara varmayı…

Dilâra Başar Efeoğlu

birdsonwire2

Ötesine…

 

 

…Her yaşam bir çember taşır bedeninde,

sınırların ötesi kendi gerçekliğinin ilhamıdır kişiye,

tıpkı en küçük ve en büyük hikayelerin

aynı sayfalardan oluşan tek bir kitaba yazılmış olabileceği gibi…

Dilâra Başar Efeoğlu

1497754_945223568839738_6042768764510098441_n.jpgDorina Costras.

Annemin anısına…

Tek bir kum tanesi ne kadar anlatamazsa sana kumsalda çizdiği deseni
Tek bir zaman taneside o kadar anlatamaz
sonsuzluğun bütününde saklı resmi
Hani derler ki; bir kitabın ortasında eksikken hikaye,
oysa sonunda yok muydu başlangıcı,
Anlamalısın başlangıçlar sonlarda, sonlar başlangıçlarda saklı…
Sen bölünmüşlüğünde yaşattığın zamanın dönerken ritminde
ve bir kum tanesi zerresinde…
Kendine katar zaman, uzandığı yerden kendini güneşe aya, geceye gündüze, siyaha beyaza, seni sana…
Bir çark ki; yamaçda mısın, dorukta mı, dönmekte misin, yürümekte mi …belirsizliği sen de gizli…

Annemin anısına…

Dilâra Başar Efeoğlu                                                                                                           23.12.2015

 

8e7e88a9cf3e47bcc4ab031153a27a86 (1)

Christian Schloe

 

Hem varmışcasına hem yokmuşcasına…

Johannes Vermeer 1632 - 1675

Johannes Vermeer
1632 – 1675

Hem varmışcasına hem yokmuşcasına
Hem ararcasına hem bulmuşcasına
Hem yalnızcasına hem kalabalıkcasına
Hep senmişcesine hep başkasıymışcasına
Bir noktaymışcasına bir soruymuşcasına
Zaman sana sen zamana karışırcasına
Hem rüyamışcasına hem uyanmışcasına

Solur hayatta kendini insan…

Dilâra Başar Efeoğlu

Zümrüd-ü yeşil bir atlas…

Vincent Van Gogh (1853 - 1890)

Vincent Van Gogh
(1853 – 1890)

Zümrüd-ü yeşil bir atlas,
Ahî, o yosunların kokusu.
Lacivert bir gece.
Umman-ı meşki semâ’da
Deniz mavisi etekleri ile dalgalar.
Kulakları patlatırcasına suskun,
Çığlığın ak sessizliği.
Lacivert bir gece.
Ahî, o yıldızlar,
Kızıl güneşin başak sarısı tohumları,
Serpilmişler hasatsız.
Soyunmuşum zaman’dan,
Zaman demir atmış gibi durgun.

Dilâra Başar Efeoğlu

Zaman yaşayan bir sır

Leonardo da Vinci The Birth of Venus 15 Nisan 1452 - İtalya  2 Mayıs 1519, Amboise, Fransa

Leonardo da Vinci,The Birth of Venus
15 Nisan 1452 – İtalya
2 Mayıs 1519, Amboise, Fransa

Senin kazanmak istediklerin ile benim kazanmak istediklerim aynı şey olmadığında, sen benim kazanmak istediğim şeyi anlayamazsın.

Sen belki küçümsediğinde benim kazanmak istediğimi ben senin kazanmak istediğini küçümsemem bilirim yoldur yola vardıran, ben kazanmak istediğim şeyi küçümserim, küçümserim ki dahasını kazanabileyim.

Senin ne kazanmak istediğini bildikçe bilirim ben ne kazanmak istediğimi, kendimi kazanmak isterim , kendimi hiç bitmeyesiye.

Ben varoluşu yaratılmışta ve henüz yaratılmamış olanda bulurum, sen kayboluş sanında yok olurken yok sayarsın sonsuzluğunu.

Sen içindeki boşluğu büyütürsün dışında aradıkça benliğini, ben içimde ararım, içimde bulurum, kaybolmayan boşluklar dönüşmemiş zihnin mahsülü.

Sen gücünü önemsersin mesela ben güçsüzlüğümü, kaybetmeye cesaret edemediğindir kendinde önemsediğin ve senin sınırın, ben bilmediğim kadar görmek isterim gücümü aslımda sınırsız.

Alçakla yüksek, varlıkla yokluk, heplikle hiçlik, senin kalbinin ölçeğinde; sen anladığını anlamsızlaştıracak kadar anlamadıkça yenisine yer açmayacak kalbin, ben anlamsızlaştırmanın anlamında bulduğum herşeye aradığım yeni yanıt.

Sen zamanı bağlamaktasın şimdiye kendi özünü azaltmaktan habersiz, ben özümün ömrü sırrı zamandadır derim, zaman yaşayan bir sır…

Dilâra Başar Efeoğlu

Zaman

Salvador Dalí (11 Mayıs 1904 –  23 Ocak 1989) La persistencia de la memoria (1931), Belleğin Azmi

Salvador Dalí (11 Mayıs 1904 – 23 Ocak 1989)
‘La persistencia de la memoria’ 1931, (Belleğin Azmi)

Hiç yerinde saymayan hep ileriye doğru akan zaman, şüphesiz her şeyi, her kimseyi ileriye doğru taşımak derdinde. Hayat, zaman ile başlamış ve dünya zaman boyutunca dönüyorken, hatta mümkün bile değil iken tek bir an’da takılmış bozuk bir saat kadranı gibi kalmamalı insan kendinde, ötelere doğru gidebilmeli, kendisinin ve biriktirdiklerinin çok ötelerine geçebilmeli. Bildiklerinin içinde yok olmakla değil, bilebileceklerine sebep aramakla, olduklarının içinde yok olmakla değil, olabileceklerine uzanmakla yeniden doğmalı zamanın içine her an.
Varlığının içinde gayeden uzak kalamayacağının bilinciyle, var olanı daha yukarılara taşımak için yaratılmış bu alemde her an yeniden bakmalı kendine olası bir şuurla ve gayesi içinde boyutsuzlaşırcasına denemeli hep bir adım daha ileri gitmeyi, kıymetlendirdiğin kadar kıymetlendiğin yolda hakkı verilmeli zamanın…

Dilâra Başar Efeoğlu