Sihir gibi bir şey…

b27f3d0acd4079884d0a03ce2b5bb73b

Bir kez görünenin arkasındaki görünmeyene doğru yönelttiğinde duygularını, içinde bulunduğun her durumun katı ve kabalığını fark eder olursun. Ve bir kez fark ettiğinde, sihir gibi bir şey başlar sende, sıyrıldıkça katı ve kaba olan senden, işte o zaman başlar görünmeyen görünür olmaya…

Dilâra B. Efeoğlu

Yansıma

6c89b68cc304af42f4d8bfd70686dcad

Ormanda bir ağaç devrilse ve etrafta duyacak hiç kimse olmasa o ağaç ses çıkarmış olur mu ?

Zen Budizm’i öğretilerinde yer alan düşündürücü bu soru, tüm evrenin kozmik bağlar ile birbirine bağlı oluşuna götüren doğasının gerçekliğinin kapısını düşüncesel olarak aralamakta.
Varoluşun doğası kendini sonsuz kerelerde ve sonsuz türde bilinçlerde gerçekleştirmekte. Ve kendini gerçekleştiren varoluşa ormanda devrilen ağacın ses çıkarmış olduğu bilinci ile bakmak, ağacın varoluşuna karşı verilen bir onay aslında.
Öyleyse ağacın varoluşunun kozmik düzendeki yeri ağacın devrilişi ile de kozmik düzende bir yansıma yaratmakta. Bir bütünün kapsandığı bilgi ve bilgelik evreninde; yansıma bilinci, varoluş bilincinin en yüksek bilgeliğini taşımakta.

Dilâra B. Efeoğlu

 

Anahtarsız kilit altında mı özgür zihinler,
Kendi fakirliğine mi avuç açmış yürek,
Duvarlarla mı bölünmüş yol,
Yankısız mı kalmış geçmişler…

 

007ff3223e8f4a222af22dcf3c82e780

Lesley Oldaker

Bilge kişi bilir ki,

Bilge kişi bilir ki, tek bir kandil aydınlatmaz karanlığı,
Bilge kişi bilir ki, karanlığı aydınlatmak için değildir kandili,
Bilge kişi bilir ki, karanlığa yanan kandilleri çoğaltmak içindir ışığı,
Bilge kişi bilir ki, kandil olmak karartır karanlığı,
Bilge kişi bilir ki, birleyenlerin kandilidir ışıltan aydınlığı…

 
Dilâra Başar Efeoğlu

ca2565885ab874300bbb39303ddfbe0b

Polina Yakovleva

Zaman yaşayan bir sır

Leonardo da Vinci The Birth of Venus 15 Nisan 1452 - İtalya  2 Mayıs 1519, Amboise, Fransa

Leonardo da Vinci,The Birth of Venus
15 Nisan 1452 – İtalya
2 Mayıs 1519, Amboise, Fransa

Senin kazanmak istediklerin ile benim kazanmak istediklerim aynı şey olmadığında, sen benim kazanmak istediğim şeyi anlayamazsın.

Sen belki küçümsediğinde benim kazanmak istediğimi ben senin kazanmak istediğini küçümsemem bilirim yoldur yola vardıran, ben kazanmak istediğim şeyi küçümserim, küçümserim ki dahasını kazanabileyim.

Senin ne kazanmak istediğini bildikçe bilirim ben ne kazanmak istediğimi, kendimi kazanmak isterim , kendimi hiç bitmeyesiye.

Ben varoluşu yaratılmışta ve henüz yaratılmamış olanda bulurum, sen kayboluş sanında yok olurken yok sayarsın sonsuzluğunu.

Sen içindeki boşluğu büyütürsün dışında aradıkça benliğini, ben içimde ararım, içimde bulurum, kaybolmayan boşluklar dönüşmemiş zihnin mahsülü.

Sen gücünü önemsersin mesela ben güçsüzlüğümü, kaybetmeye cesaret edemediğindir kendinde önemsediğin ve senin sınırın, ben bilmediğim kadar görmek isterim gücümü aslımda sınırsız.

Alçakla yüksek, varlıkla yokluk, heplikle hiçlik, senin kalbinin ölçeğinde; sen anladığını anlamsızlaştıracak kadar anlamadıkça yenisine yer açmayacak kalbin, ben anlamsızlaştırmanın anlamında bulduğum herşeye aradığım yeni yanıt.

Sen zamanı bağlamaktasın şimdiye kendi özünü azaltmaktan habersiz, ben özümün ömrü sırrı zamandadır derim, zaman yaşayan bir sır…

Dilâra Başar Efeoğlu

Varoluş içinde varolmakta armağanın olur

1890 - 1853 Vincent van Gogh

Vincent van Gogh
1890 – 1853

Hayatın sana sunulmuş bir “lûtuf” olduğunun sevincini duyabilmek, kendi varlığında beden bulmuş varoluş hazinesinin farkına varabilmek ile başlar bir insanın ulaşabileceği en yüce bilgi…
Tüm içtenliği ve bilgeliği ile yaratılışa hizmet eden bir kitap gibi okunmayı bekler şimdi hayat…
Yaşama ve kendine bakış açın geri dönülmez şekilde değişip artık “bütünü” daha net, daha iyi görebildiğin bir noktaya vardığında… işte o zaman hayatında tam kalbinde olursun, anlamına varır nedenler, niçinler, anlamına varabilir sende tüm alem, varoluş içinde varolmakta armağanın olur…

Dilâra Başar Efeoğlu

Eşsizliğini taşıyandır içsel özgürlüğün

Elizabeth Jane Gardner 1837 - 1922

Elizabeth Jane Gardner
       1837 – 1922

Bir yok oluş, bir kayboluş sanısı değil midir şu biz insanoğlunda varolan bu denli büyük özgürlük kaygısı ve kendinden ayrı tüm diğerlerini var saymadıkça kendini yok saydığından bi haber oluşu.
Özgürlüğün karmaşası bu; kazanmaya ya da kaybetmemeye çalıştığın benliğini sınırları hızlıca çizilecek olan bir dışsal (görünüşsel) özgürlük ile varedeceğini sanmak,
Sonsuz sayıdaki parçalarından biri olduğu sonsuz büyüklükte bir puzzle olarak varsayabilirde evreni, bütünün kendisi olduğunu varsayamaz bir türlü. Hep bir ayırmak, hep bir ayrılmak, bu ebediyet deryasından azaltmak niye kendini. Bütüne dair olmak ait olmaktan daha az değilmiş gibi.
Oysa asıl özgürlük ancak varoluşun bütününü görmeye, yaratılışın içsel sesini duymaya başladığında kazandığın özgürlüğündür. Sadece içsel özgürlüğünü sağlama yolundaki insandır kendini tabiattaki tüm ahenkten ayırmadan yerini, bütünlüğünü görebilen.Ve bu bütünü görebilen insan gerçek özgürlüğüne yürüyor demektir. İçselleştirilmiş özgürlüğün ne sınırı vardır ne de sınıra ihtiyacı, varlık sebebinden uzaklaşmaksızın sende sen olmanın kudretini, verdiğin ve aldığın değer yargılarının yüksekliğini, eşsizliğini taşıyandır içsel özgürlük. Varoluşu bulmaktır varlığında…

Dilâra Başar Efeoğlu

Yıldızlar sana göre

Flammarion gravürü sahibi bilinmeyen, anonim bir ahşap gravürdür. İlk kez Camille Flammarion'un 1888 tarihli L'atmosphère: météorologie populaire ("Atmosfer: Popüler Meteoroloji") isimli eserinde yer bulması isminin kaynağıdır.

Flammarion gravürü sahibi bilinmeyen, anonim bir ahşap gravürdür. İlk kez Camille Flammarion’un 1888 tarihli L’atmosphère: météorologie populaire (“Atmosfer: Popüler Meteoroloji”) isimli eserinde yer bulması isminin kaynağıdır.

Düşün ki dünya senin için dönüyor, güneş senin için, yıldızlar sana göre,
Ay sana yakın yerleşmiş…
Ve tüm insanlar,
Ve tüm yaratılanlar yürüyorlar seninle,
Doğa kucak açmış,
Varacağın yer burası değil dercesine yükselmiş dağlar,
Ahenge aitsin diyen deniz,
Tüm yasaları ile olaylar; kudretin için dizilmişler sıram sıram önüne,
Sen gözleyesin diye devr-i âlem etmekte kader,
Kendini bil diye ayrılığa düşmüş toprak ve çamur,
Bulanma beslen diye varedilmiş madde,
Seni dönüştürecek mucize değil, akıl,

Konuşmadığını söyleyebilir misin şimdi evrenin seninle?
Büyüyecek bir ruhu karşılamak için beklemekte sonsuzluk…

Dilâra Başar Efeoğlu

Yaşamın kutsallığını tüm canlılar da görmek

       Arthur Gaskin March 16, 1862 – June 4, 1928

Arthur Gaskin
     March 16, 1862 – June 4, 1928

Biz insanlar yükseltirken aklımızı, bilgimizi arş’a doğru, şükür ki; ruhumuzu da onun kadar hatta çok daha ilerilere taşıyoruz, sadece kendini besleyip sadece senin olanı, senin seçtiğini besleyip büyütmekle son mu buluyor ruh’un yükselişi,
şimdi öğrensek yaratılmış tüm canlılara sevgi barındırabilmeyi aynen -sen gibi- her biri de sonsuz sevgiyi ve sonsuz saygıyı hak ediyor, bir anlasak her sevmediğinde kendini, her saymadığında kendinden eksilttiğini.
Her türden canlıya karşı yapılan, her yıkıma her yok edişe olanak olmuş olmaktan kurtarsak kendimizi. Ben yapamam demeden, bugünkü aklımız ve bilgimiz hem de buna elverirken, kendi yaşamımızın kutsallığında baksak ve tüm diğerlerinin yaşamının kutsallığını görsek, yaşam haklarının bilinciyle ve daha, çok daha kutsal bir sevgi ve saygı ile yaklaşsak, hangi sistem dayatabilir ki bize tersini biz yaşamlarımızda yaşatmayı seçersek…

Dilâra Başar Efeoğlu

İlâhî bir rüzgâr esti

Edward Burne-Jones, 1833 - 1898

Edward Burne-Jones
        1833 – 1898

İlâhî bir rüzgâr ki esti …
Bu rüzgarın etkisiyle kabaran sular uzaklarında duran kayalara
varabilme gücüne erdi,
Suların çarpışlarında adeta yontulan kayalar sanki yeniden doğuşlarına vardı,
Şimdi; can bulmuş kayalar üzerinde süzülen rüzgar taşıdığı damlalar ile yeni bir doğuşu müjdeler gibiydi.

Hayat bir oluşum, varoluşun güzelliği üzerinde biriktirebildiğin kadar…

Dilâra Başar Efeoğlu